Ekolojik Köprüler
Günümüzde yaşam öylesine dinamik bir hal aldı ki artık dün beğendiğimiz bir şeyi bugün beğenmez olduk. Çok fazla değil şöyle 25-30 yıl geriye doğru dönüp bir baktığımızda o günlerde hayal bile edemediğimiz pek çok şeye bugün sahip olduğumuzu, bunların yaşantımızın birer parçası olduğunu görmemiz mümkün. 1980 li yıllarda PTT' den telefon almak için insanlar yıllarca sıra beklemek zorundaydılar. Bu süreyi beklemeye tahammülü olmayanlar yüklüce paralar ödeyerek hat satın alıyorlardı. Tıpkı ticari taksi plakaları gibi telefon hatları için de o zamanlar piyasa oluşmuştu. Dün bunu yaşamamış olan yeni kuşak bugün her türlü özelliğe sahip cep telefonlarını beğenmez oldular. Tabiiki gelişmeler sadece iletişim alanında olmamıştır. Ulaşım ve seyahat alanında da baş döndürücü hızda gelişmeler kaydedilmiştir. Yine geçmişte saatlerce hatta bazen günlerce süren seyahatlerin yerini artık saatlik seyahatler almıştır. Hatta bugün insanlar Avrupa' nın herhangi bir şehrine aynı günün sabahı gidip akşamda evine dönebilmektedir. Tüm bu güzelliklerin yanında eski nostaljik otobüs ve tren seyahatlerinin yerini yinede hiçbir şey tutmamaktadır.
Geçmişe duyulan bu özlemden olsa gerek bugün hala otobüs ve trenle seyahat etmeyi hala severim. Bu tür seyahatlerin bende uyandırdığı hazzı tarif edemem. Ancak günlük işlerin yoğunluğundan ve de zaman darlığından dolayı bu tür araçlarla seyahat etme fırsatını maalesef herkes gibi bende maalesef bulamamaktayım. Fırsat bulduğumda bunların yerine hep otomobilimle seyahat etmeyi tercih etmekteyim. Son yıllarda karayollarında yapılan yol çalışmaları sayesinde ülkemizin pek çok bölgesinde Avrupa standartlarında yollarda seyahat etme şansına eriştik. Hatta sağ olsun siyasilerimiz bunun bir gelişmişlik göstergesi olduğunu da sık sık vurgulamaktadırlar. Özellikle yapılan otoyollar varacağımız yerlere daha kısa sürede ulaşmamızı sağladır ancak bununla beraber seyahatleri de daha sıkıcı bir hale getirdiler. Yalnızca sıkıcı bir hale mi getirdiler?
Son şehirlerarası seyahatimi zorunlu olarak otomobilimle yapmam gerekiyordu. Sabah 9.oo da Aksaray' daki seminere yetişmem gerektiği için o gün oldukça erken bir vakitte yola çıkmak zorundaydım. Daha gün ağarmadan Toros dağlarına tırmanmaya başlamıştım bile. Sabahın erken saatlerinde dağlar, gökyüzü, bulutlar, sis, karanlık bir harika görünüyordu. Etrafıma sabırsızca bakıyordum. Hangi görüntünün fotoğrafik olduğunu, nerelerden güzel kareler yakalanabileceğini düşünüyordum. Uygun bir kare yakaladığımda hemen çekebilmek için kameram yan koltukta bekliyordu. Bazen kaçırdığım manzaralar olduğunda kendi kendime kızıyordum. Sabahın ilk saatlerinde doğayı uyanırken izlemek başka, bambaşka bir şeymiş. İnsan o zaman canlıların yaşamını ve yaşam mücadelesine başlayışlarını çok daha iyi algılıyor. O uçuşan kuşlar, kah tepelerin ardından kah dalların arasından süzülen güneş ışınları, hafiften esen rüzgarda kıpırdayan dalların sesleri tıpkı arka fonunda senfoni çalan bir slayt gösterisi gibiydi. Keyfime diyecek yoktu. Zira bu doyumsuz manzaraları ve rahat seyahatimi otoyola borçluydum.
Pozantı' yı geçip yeni otoyoldan Kırkgeçit tünelleri bölgesine geldiğimde otoyolun her iki tarafında bekleşmekte olan bazı hayvanları gördüm. Bana hayli uzakta oldukları için ne olduklarını tam net olarak göremedim. Ancak otoyolun karış tarafındaki hayvanlarla birbirlerine bakıştıklarını, sanki birbirlerine bir şeyler anlatmaya çalıştıklarını sezinledim. Tam o anda bir tuhaf oldum. Arabamın hızını azaltarak onları izlemeye başladım. İçimden de "ahhh bir tele objektifim olsaydı, bu kareyi ne de güzel fotoğraflardım" dedim. O anda otoyolların bizlerin hayatını de kadar kolaylaştırdıysa da bazı canlıların hayatlarını da o kadar zorlaştırdığını, onların yaşam alanlarını daralttığını ve de özgürlüklerini kısıtladığının farkına vardım. Birden otoyol inşaatlarında çalışan makinaları tıpkı birer canavar gibi hayal etmeye başladım.
İnsanın en başta gelen özgürlüklerinden birisi seyahat özgürlüğüdür. Bu özgürlük kısıtlanamaz. Yine bir özgürlük başka birinin özgürlüğünü de tehdit etmemelidir. Peki ya bizim ulaşım özgürlüğümüz diğer canlıların ve hatta yaban hayatı canlılarının özgürlüklerini kısıtlamıyor mu? Buna ne kadar hakkımız var? Bu dünya bizimle beraber diğer canlıların yaşam alanı da değil mi? Peki bizler neden bu küçük detayları görmezden geliyoruz. Otoyol gibi kolaylıklara ihtiyacımız var. Ormanlık alanların içinden geçen yollar, otoyollar ve demiryolları canlıların yaşam alanlarının bölünmesine neden olmakta, bitki ve hayvanların hareketliliğini önemli ölçüde olumsuz yönde engellemektedir. Tabiatta yaşayan canlıların yaban hayatlarına devam edebilmeleri, karınlarını doyurabilmek, üremek, korunmak, avlanmak gibi faaliyetlerini sürdürebilmeleri için belli bir yaşam alanına ihtiyaçları olduğu gibi, doğada her yerde bulunmayan, örneğin su gibi kaynaklara ulaşabilmeleri gerekmektedir. 26 Ekim 2009 tarihinde Erzincan-Erzurum karayolunda benzerine az rastlanır bir trafik kazası meydana gelmiş su içmek için yoldan karşıya geçmek isteyen biri yavru, 3 ayıya plakası ve sürücüsü bilinmeyen bir aracın çarpması sonucunda iki ayı yol kenarına savrulurken yavru ayı araç altında metrelerce sürüklenerek hayatını kaybetmişti. Parçalanan alanlarda birbirinden bağımsız daha küçük popülasyonların oluşmasına ve bunun sonucunda da bitki ve hayvan türlerinin tükenmesine neden olmaktadır. Bu durum genetik kaynakların fakirleşmesine yol açmakta, doğanın ekolojik dengesini bozmaktadır.
Yaptığım araştırmalar sonucunda bu tür ulaşım yolları üzerinde yaban hayvanlarının geçişlerini kolaylaştırmak için ekolojik köprülerin yapıldığını öğrendim. Bu köprülerin üzerinde ağaç ve bitkiler bulunmakta böylece yaban hayvanlarının geçişini sağlamaktadır. Bugün Avrupa' da pek çok otoyol üzerlerinde ekolojik köprülerin bulunduğunu, ülkemizde ise ilk ve tek ekolojik köprünün Toros dağlarında Gülek tüneli yakınında yapıldığını öğrendim. Kilometrelerce otoyol üzerinde sadece tek bir ekolojik köprü...Maalesef ülkemizin diğer otoyolları üzerinde bu tür köprüler inşa edilmemiş. Umarım mevcut otoyollar üzerinde fizibilite çalışmaları yapılarak bu eksiklik giderilir ve bundan sonra yapılacak olanlarda da bu husus dikkatlerden kaçmaz. Elbette medeniyetin gereği ve insanlığın ihtiyaç duyduğu tesisler yapılacaktır. Ancak yaban hayatı da düşünülerek, bağlantı koridorlarına, geçiş köprülerine yani ekolojik köprülere olan gereksinim ve zorunluluk asla göz ardı edilmemelidir.