Türk Gibi Başlayıp İngiliz Gibi Bitirmek
İşsizlik bütün dünyada olduğu gibi ülkemizin de son yıllardaki en önemli ve önemli olduğu kadar da en ciddi sorunlarının başında gelmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) son verilerine göre ülkemizde kayıtlı işsizlik oranı %14 seviyelerindedir. Türkiye İstatistik Kurumu' nun iller bazındaki işsizlik yüzdeleri incelendiğinde %26.5 ile Adana listenin başında bulunmaktadır. Buna kayıt dışı işsizleri de ilave ettiğimizde olayın boyutları daha da ürkütücü bir hal almaktadır. İşsizlik sorunu Türkiye' nin bir sorunu olmakla birlikte dünyanın hemen hemen her ülkesinin de birincil sorunu olma kimliğine sahiptir.
Özellikle son yıllarda işsizliğin azaltılması, herhangi bir nedenle işini kaybeden ve işsiz duruma düşen gençlerin tekrar istihdam edilmelerine yönelik iyi niyetli adımlar Türkiye İş Kurumu (TİK) başta olmak üzere devletin ilgili kurumlarınca atıldı. Ancak bugün gelinen noktaya bakıldığında iyi niyetli olarak yapılan tüm çalışmaların beklenen sonucu verdiğini söylemek aşırı iyimserlik olur. Zaten gerek ILO ve gerekse TÜİK (Türkiye istatistik Kurumu) verileri bu görüşleri doğrulamaktadır (Tablo - 1).
Yıl |
Türkiye |
Adana |
2010 |
% 14 |
% 26.5 |
2009 |
% 13 |
% 22 |
2008 |
% 11 |
% 16.8 |
2007 |
% 10.3 |
% 16.1 |
Tablo - 1
İşsizliğin önlenmesine yönelik yapılan çalışmaların başında İşsizlik Sigortası uygulaması gelmektedir. Bu uygulamaya göre işsizlik sigortası zorunlu olup çalışanlar brüt kazançlarının %2, işveren %3 ve devlet %2 oranında prim ödemektedir. Bir başka ifadeyle prim ödemelerinde sadece işçi ve işveren değil devlette bu sisteme her bir sigortalı için katkıda bulunmaktadır. Ayrıca işsizlik Sigortası Fonu' nun olası açıkları da devlet tarafından karşılanmaktadır. Ancak bugüne kadar herhangi bir açık olmamıştır. Fonda toplana bu paradan öncelikle işini kaybedenlere yine yasada belirtilen kıstaslara göre işsizlik maaşı ödenmektedir. Ancak bu uygulama işsizlerin problemlerini çözmek şöyle dursun ileri tarihe ertelemekten başka işe yaramamıştır. Zira işsiz kişiler sınırlı olan bu süre içinde yeni bir iş bulamamaktadırlar. Halbuki diğer taraftan pek çok sektörde de istihdam açığı olduğu yine devletin resmi kurumlarının raporlarından anlaşılmaktadır.
Türkiye' de işsizlik oranının %26.5 ile en yüksek olduğu Adana' da İl İstihdam Kurulu' nun 2010 tespitlerine göre 101 meslek grubunda işçiye ihtiyaç duyulduğu bildirilmiştir. Peki bu nasıl çelişkidir diye soracak olursanız yanıt yine İş Kurumu Adana İl Müdürü Haşim Meydan tarafından artık "ne iş olursa yaparım" devrinin kapandığını, bu taleple iş arayan kişilere artık hiçbir işverenin kapılarını açmadığını, bu nedenle kurum olarak, işsizleri kalifiye eleman yapabilme çabasında olduklarını belirterek verilmiştir. Açık olan işlere baktığımızda CNC tezgah operatörü, CAD/CAM programcısı, Bilgisayar Destekli Endüstriyel Tasarımcı, Endüstriyel Kalıp Tasarımcısı, PLC programcısı, kilit parke taş döşeme işçisi, asansör kurucu ve bakımcısı, argon kaynakçısı, boru kaynakçısı, Avrupa Birliği ilişkiler elemanı, büro makineleri bakım onarımcısı, dozer operatörü, cam mamül işlemecisi, doğal gaz tesisatçısı, dokümantasyon ve enformasyon elemanı, dış ticaret elemanı, e ticaret elemanı, eksavatör operatörü, elektrostatik boyacı, engelli bakıcısı, erkek giysi tasarımcısı, gazaltı kaynakçısı, haddeci, hamurkar, kadın giysi tasarımcısı, kalorifer ateşçisi, kule vinç operatörü, lojistik elemanı, makastar, ofset baskıcı, oto camcısı, overlok makine operatörü, pastacı, PVC imalatçısı, remayözcü, saya hazırlayıcısı, taş oyma işçisi, yapı yalıtımcısı, matbaa makineleri tamircisi, makinist, kağıt imal makinesi operatörü, iş makineleri operatörleri, kablo çekicisi ve doğal gaz tesisatçılığı gibi isimlerini ilk kez duyduğumuz mesleklerin olduğunu görmekteyiz.
Amaç "insanlara balık yemeyi değil balık tutmayı öğretmek" yaklaşımıyla işini kaybeden işsizlerin tekrar istihdam edilebilmeleri için Türkiye İş Kurumu ve İl İş Kurumu Müdürlükleri' nce meslek kursları düzenlenmiştir. Bunların bazıları istihdam garantili kurslardı. Yani eğitimi veren kurum eğitim bitiminde kursiyer sayısının belirlenen yüzdesine tekabül eden işsizi işe yerleştirecekti. Düşünce olarak çok güzel değil mi? Ancak sonuç hiçte beklendiği gibi olmadı. Bunun birinci nedeni meslek eğitimleri, mesleki eğitim kurumlarında, uygulamalı olarak ve uzman meslek eğitimcileri tarafından verilmemesiydi. Bu açıdan bakıldığında ilk akla gelen eğitim kurumları endüstri meslek liseleridir. Ancak yasal nedenlerden dolayı bu eğitim kurumları bu tür mesleki eğitimleri uzun yıllar veremediler. Verenler ise önlerine çıkan yasal ve bürokratik zorlukları aşamadıkları için ya vazgeçtiler ya da teknik altyapılarının yeterli olmadığı gerekçelerini ileri sürerek bir sonraki ihalelere girmediler. O zaman verilmesi zorunlu olan bu eğitimler özel eğitim kurumlarına ya da işletmelere kaldı. Bu kurumlar da olaya ticari açıdan yaklaştıkları için sonuç beklentilerin çok uzağında gerçekleşti ve işsizlik bırakın eksilmeyi artan bir ivme ile yükselmeye devam etmiştir.
Mesleki eğitimler, eğitimi verilecek mesleğe ait araç, gereçlerle donatılmış atölye ve laboratuarlara sahip kurumlarda uzman eğitimciler tarafından verilmelidir. Eğitim esnasında kursiyerlerin meslekleri ile ilgili sektör firmalarına ziyaretler yapılmalı, çalışma koşullarını yakından tanımaları sağlanmalı, o mesleği öğrendiklerinde yapacakları mesleki kariyerleri bizzat görmeleri sağlanmalıdır. Ayrıca bu tür ziyaretler esnasında işverenlere bu öğrencilerin kendi firmaları için eğitildikleri, eleman alımlarında bu şahıslara öncelik vermeleri anlatılmalıdır. Bunlar gerçekleştirildiği takdirde istihdam sağlamak mümkün olacaktır. Aksi takdirde yetiştirilen gençler bu sefer pratikten yoksun ancak teorik bilgilerle donatılmış işsizler olarak kervandaki yerlerini muhafaza edeceklerdir. Belki çok basit bir örnek olacak ama "bisiklete binme eğitimi bisiklet ile ve uygulamalı" olarak verilmelidir.
Ben burada mesleki ve teknik eğitim kurumlarının neden bu projede bugüne kadar etkin olarak görev alamadıklarını olayları bizzat yaşayan bir kişi olarak kısaca açıklamaya çalışacağım.
- İlgili yasa gereği eğitimler hafta içi, gündüz ve 8.oo-17.oo saatleri arasında verilmesi zorunluydu. Bu kurumlar belirtilen zaman dilimlerinde zaten eğitim/öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir.
- Yine yasa gereği akşamları 17.oo den sonra ve hafta sonları eğitim verilemez. Mesleki ve teknik eğitim kurumlarının bu tür eğitimleri verebilecek başka zamanları yok. Ayrıca öğretmenleri de müsait değiller.
- Eğitimi verilecek mesleklerin çoğu son sistem ve teknoloji makine, araç-gereç ve programlarla donatılmış atölye ve laboratuarları gerektirmektedir. Peki bu okullarımızda bu özellikte laboratuarlar var mı? Yanıt tek kelime ve maalesef. Okulların atölye ve laboratuarlarını modernize etmeleri mümkün mü? Yanıt yine aynı.
Şimdi gelelim olayın sevindirici yönüne. Gelinen bu olumsuzluklardan sonra Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işbirliği ile Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri Projesi (UMEM) başlatılmıştır. Proje 5 yıl süreli olacak ve her yıl 200 bin kişi olmak üzere 5 yılda 1 milyon kişinin eğitilerek beceri kazanması, eğitilen her 10 kişiden 9' nun işe yerleştirilmesi hedeflenmiştir. Projenin çıkış noktası nitelikli eleman ihtiyacı olarak belirlenmiştir. Bu tespiti TOBB başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu' nun bir toplantısında işletmecilere "Yeni alacağınız işçilere mesleki eğitim verilirse ilave istihdam sağlar mısınız?" diye sorduğunda %80 nin verdiği "evet" yanıtı doğrulamaktadır. Bu proje kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı' na bağılı 81 ildeki 111 Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi' nin atölye ve laboratuarlarının donanımları yenilenecek. Bu okullardaki öğretmenlerin bilgi ve becerileri yenilenen bu teknolojilere paralel olarak güncellenecek. 111 okula 106 milyon liralık makine ve teçhizat yatırımı yapılacak. Bu okullarda görev yapan 6 binin üzerinde eğitici modern tekniklere göre eğitilecektir. Bu beklide bu alanda Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı mesleki ve teknik eğitim projelerinden birisi olacaktır.
Kurslar başlamadan önce iş yerleri ile kursiyerler arasında eşleştirme yapılarak iş yerlerinin önceliklerine göre kursiyer seçimi yapılacak. Katılımcılara günlük 15 TL olmak üzere aylık 360 TL ücret ödenecektir. Kurslar, teorik ve pratik eğitimden oluşan iki aşamalı olarak gerçekleştirilecek. Kursları başarı ile tamamlayan kursiyerlerin pratik eğitim aldıkları iş yerlerinde veya diğer iş yerlerinde asgari yüzde 90' nın en az eğitim ve staj süresi kadar istihdam edilmelerine yönelik faaliyetleri meslek odaları koordine edecektir. Eğitim ve staj süresi en az 5 ay olup, eğitim ve staj süresi ne kadarsa en az bu süre kadar çalıştırma zorunluluğu bulunmaktadır.
Projeye içeriklerine, ülke gerçeklerine, gençlere, işsizlere baktığımızda çok güzel bir proje olduğunu görmekteyiz. Hani oturun siz bir proje yazın deseler, inanın bir eğitimci olarak bu kadarını yazamam. Tek kelimeyle "perfect". Ancak benim kaygım başka. Biz her işi çok iyi düşünürüz, çok iyi planlarız, çok iyi uygulamaya başlarız ancak ilk günkü kararlılıkla sürdüremeyiz. Umarım bu sefer bunun tam tersini yapacağız "Türk gibi başlayıp, İngiliz gibi bitireceğiz."