Meslek Lisesi Memleket Meselesi
YÖK en son yaptığı düzenlemeler ile meslek liseleri (Endüstri Meslek Liseleri, Ticaret ve Turizm meslek Liseleri, Kız Meslek Liseleri, İmam Hatip Liseleri vb) mezunlarının üniversiteye girişte yaşamakta oldukları katsayı mağduriyetini düzeltti. Neydi bu puan mağduriyeti. Anımsayacak olursak meslek lisesi mezunlarının ÖSS' de almış oldukları ÖSS puanı belirli bir katsayı ile çarpılıyordu ve bu öğrencilerin puanları yeniden hesaplanıyordu. Hal böyle olunca da meslek lisesi mezunu bir öğrenci ÖSS' de tüm soruları tam olarak yapsa bile 4 yıllık bir akademik programa giremiyordu. Ancak Teknik Eğitim Fakülteleri ve sınıf öğretmenliği gibi programlara girebilmekteydiler. Bu bana göre dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan ve de uygulanamayacak olan bir yöntemdi.
Benim gençlik yıllarımda mühendislik fakültelerinde meslek lisesi mezunlarına ait belirli sayıda kontenjanlar vardı. Bu kontenjanlara kesinlikle meslek lisesi mezunu öğrenciler alınırdı. Yani makine mühendisliği bölümündeki o kontenjana öğrenci Endüstri Meslek Lisesi Torna Tesviye ya da Teknik Lise Makine bölümü mezunu, elektrik mühendisliği bölümündeki kontenjana öğrenci End. Mes. Lisesi elektrik bölümü mezunu, inşaat mühendisliği bölümündeki kontenjana ise End. Mes. Lisesi yapı bölümünden mezun olmuş öğrenciler alınırdı. Hatta bu öğrencilere mesleklerinin devamı niteliğindeki bir akademik programı seçtikleri için de ekstra puan verilirdi. Böylece hem meslek liselerinin caziplikleri devam ederdi hem de bu okullara toplumun her kesiminden öğrenci gelirdi. Bu öğrencilerin içinden çok zeki ve çalışkan öğrenciler çıkardı. Geçmişteki sisteme göre öğrenci kendi branşının dışında bir üniversite programına devam etmek istediğinde ise lise mezunları ile eşit şartlarda değerlendirilirdi ve gerçekten çalışkan ve de başarmış ise de o programa devam edebilirdi.
Bana göre bazı eksik yönleri olmasına karşın gayet iyi bir sistemdi. Ancak katsayı hesaplaması uygulamaya konulduktan sonra meslek liseleri cazibelerini kaybetmeye başladı. Öğrenciler önlerindeki bu aşılmaz duvarı gördükten sonra tercihlerini liselerden yana yapmaya başladı. Bunun sonucunda da son 10 yıldır meslek liseleri %25 kapasitelerde eğitim vermeye başladı. Tabiki verilene eğitim, elde edilene de başarı diyebilirsek. Neden eğitim diyemiyoruz önce bunun biraz açmamız gerekir. Şu andaki sisteme göre öğrenciler okul tercihlerini nasıl yapıyorlar? En iyiler Fen liseleri, Anadolu liseleri, Özel okullar, Özel Fen ve Anadolu Liseleri, Süper Liseler, Anadolu Teknik, Anadolu Meslek Liseleri ve en son olarak ta normal liseler. Bu okullardan hiçbirine giremeyen öğrenciler de maalesef başka gidebileceği okul olmadığından ve velisinin baskısı ile meslek lisesini seçmek zorunda kalıyor. Peki sorarım size bu kadar eleme işleminden sonra meslek lisesine gelen öğrencinin Türkiye koşullarındaki başarı çizgisi ne olabilir? Sonra da bu öğrenciyi yukarıda vurgulamış olduğumuz öğrencilerle eşit koşullarda ÖSS' ye tabi tutacaksınız. Hasbel kader iyi bir puan elde ederse de o puanı katsayı kılıcı ile tırpanlayacaksınız ondan sonra buyur üniversiteye diyeceksiniz. El insaf...
Ben meslek lisesi Torna Tesviye bölümü 1975-76 dönemi mezunuyum. Babam bir inşaat işçisidir. Yaklaşık 28 yıllık da meslek lisesi öğretmenliği yapıyorum. Bugüne kadar babası vali, emniyet müdürü, doktor, avukat, eczacı, diş doktoru vb. olan öğrencim olmadı. En kabadayısının babası düz memurdu. Bugün görev yaptığım okulda 152 öğretmen var ve bunların büyük bir çoğunluğu meslek öğretmeni. Bunların arasında bende dahil olmak üzere hiçbiri çocuğunu meslek lisesine göndermedi, göndermiyor da. Peki ama neden? Çünkü önlerinde öyle bir duvar vardı ki tabiri caizse "Berlin Duvarı" hak getire. O bile değişime dayanamadı ama bizdeki katsayı duvar dimdik ayaktaydı. Sonra bunun adına "eğitimde eşitlik", "eğitimde fırsat eşitliği" diyoruz. Maalesef biz toplum olarak sloganları çok severiz ama içeriğinin ne demek istediğine kafamızı fazla yormayız.
Eğitimde Avrupa Birliği normlarını yakalayacağız diyoruz. Nasıl yakalayacağız Allah aşkına? Bugün Avrupa' daki okullaşma oranlarına baktığımızda %35 genel liseler %65 meslek liseleri. Türkiye' de ise %35 meslek liseleri %65 genel liseler. Bu meslek liselerinin de pek çoğunun atölye ve laboratuarlarının içi maalesef boş. Pardon o kadar da değil bilgisayar anlamında gerçekten mükemmeller. Bugün Türkiye' de bilgisayar ve bilgisayar laboratuar eksiği olan okul gerçekten yok. Ancak o bilgisayarlar içerisinde öğrencilere güncel teknolojileri, imalatları, sistemleri, takım tezgâhlarını, tasarım ve modellemeleri öğretecek programlar eksik. Mevcut anlamında var olanlarda ya lisanssız ya da versiyonları ve modelleri çoktan geçmiş. Sonra da bizde neden teknik eleman yetişmiyor, bizden neden bilim adamı çıkmıyor? Nasıl çıksın ki?
Aslında geçmişteki sistem bugünküne göre eksik yanlarına olmasına rağmen gerçekten çok iyiydi. Mesela bir öğrenci normal olarak meslek lisesinin herhangi bir bölümüne kaydolur, biir yıl o bölümde okur. Türkçe, Matematik, Fizik, Kimya ve Biyoloji belirli bir puanı tutturursa (gerçekten zeki ve de çalışkan ise) derslerinden Teknik Lise' ye geçerdi. Teknik Lise sınıfları maksimum 24 kişilik olup Lise Fen kolu programlarında eğitim vermekteydi. Bu liselerin mezunları ÖSS' de gerçekten çok başarılı olurlardı. Benim ilk Teknik Lise sınıfımda 18 (Başarılı yirmi dört öğrenciyi bulunamadığı için öğrenci sayısı 18 de kalmıştı) öğrenci vardı ve bu öğrencilerden biri hariç hepsi üniversiteye girmişti. Bu okullar arasında MYO bulunmuyordu. Ancak son katsayı olayından sonra Teknik Lise mezunlarımızdan ancak 4 ya da 5 tanesi Teknik Eğitim Fakülteleri ile MYO' lara girebiliyor. Kendi kendime hep bunu sorgulamışımdır, bu sonucun sorumlusu kim diye... Bence bu sorunun tek ve kısa bir yanıtı var uygulanmakta olan ÖSS puan sistemi. Çünkü, öğrenciler, öğretmenler, öğrenci kaynakları ve okullar aynı. Peki ne değişti de durum böyle oldu?
Yani kısacası dostlar biz on yıl önce bozduğumuz sistemi geri getirdiğimiz için sanki İstanbul' u yeniden fethetmiş gibi seviniyoruz. Bana göre oturup ağlamamız gerekir. Bunca boşa giden yıllara ve emeklere. Çünkü eğitim öyle bir olaydır ki olumlu ya da olumsuz sonuçlarını en erken 15 - 20 yıl sonra görürsünüz. Yani bir kuşak gençliği heba ettikten sonra. Eğer kararlar doğru verilmişse ülke kazanmış, yanlış verilmişse maalesef ülke telafisi mümkün olmayacak şekilde kaybetmiş demektir. Oysa ulu önder Atatürk' ün şu sözünü anımsayalım "Eğitimde feda edilecek tek bir fert yoktur." Ben bunları söylerken eski sistemin ya da şu son haliyle varılan son noktanın mükemmel olduğunu söylemek istemiyorum. Elbette ki kendine ve ülke gerçeklerine göre bazı eleştirel ve hatta eksik yanları olabilir. Olması da gayet doğaldır. Bunlar iyi niyetli çalışmalarla düzeltilebilir. Ancak bir sisteme de tamamen yanlış demek bana göre doğru değil. O zaman bir başkası ortaya çıkıp ta "insanlar hırsızlık yapıyor, çeşitli suçlar işliyorlar. Bunu önlemenin en radikal çözüm yolu ülkedeki doğumları engellemekten geçer. Doğum problemini çözdüğümüzde bu sorunlarda kendiliğinden çözülmüş olur." diyebilir. Bir zamanlar Milli Eğitim' den sorumlu bir bakanın dediği gibi "Bu ülkede okulları kapatsak bakanlığın tüm sorunları çözülür." Dostlar bu olay tıpkı bardak olayı gibi. Biz bardağın hangi yanını görmek istiyoruz önemli olan bu. Şu anki sevincimizi şu atasözü ile noktalamak istiyorum "Allah bir kulunu sevindireceği zaman önce eşeğini kaybettirir sonra da buldururmuş". Bizim şu halimizi ne kadar iyi tanımlıyor değil mi?