Krizin Asıl Sorumlusu Kim?
Kriz vardı, yoktu, sanaldı, gerçekti derken ve birbirimizle bunun tartışmalarını yaparken birde baktık ki kapımıza dayanmış. Aslında perşembenin geleceği çarşambadan belliydi. Ancak önemli olan bunu görebilmekti. Son yıllarda dünyadaki ekonomik ve finansal gelişmelere baktığımızda durumun az çok kendini hissettirdiğini anlayabiliriz. Şöyle ki, endüstriyel ve teknolojik gelişmeler son sürat devam etmekte. İnsanoğlunun artık tasarlayıp da üretemediği hiçbir ürün kalmadı. Yeter ki bir ürün tasarlanabilsin, gerisi oldukça kolay.. Ayrıca üretim hızı da aldı başını gitti. Siz yeter ki miktar söyleyin, 5, 10, 1000, 10.000, 1.000.000 önemli değil. Ancak tüm bunların yanında insanların alım gücündeki gelişmeler aynı paralellikte seyretmedi. Yani arz talepten fazla olmaya başladı. Büyük kuruluşlar ve akıl hocaları bu problemi bankaları satın alarak, gücü olmayanlara kredi vb. finansal destekler sağlayarak aşmaya çalıştılar. Kısa vadede bunda da başarılı oldular. Ancak bir noktaya gelindi ve orada artık deniz bitti.
Bugün kredi kartı kullanan kişi sayısı 38.534.106 olup neredeyse kredi kartı ile banka kartı sayısı ise 100 milyona yaklaşmıştır. Yani işin açıkçası bu kart sahipleri önceleri ceplerindeki paraları kartla harcadılar. Paraları kalmayınca birkaç aylık taksitli alışverişlerle insanların gelirlerini taksitle ipotek altına aldılar. Bunlarda tamamlanınca bu kez taksit sayısı 12 aya yayıldı. Şimdilerde de daha uzun vadelere yayılmaya başlandı ve artık insanların gelecekleri ipotek altına alınıyor. Peki bu işin sonu nerede bitecek işte onun net olarak yanıtını verebilen yok. Bu duruma ASO Başkanı Sinan AYGÜN yıllar öncesinden parmak bastı. Bu gidiş bir çılgınlıktır. Kredi kartında taksitlendirmenin yanlış olduğunu, olması gerekiyorsa da birkaç aydan fazla olmaması gerektiğini defalarca dile getirmişti. Eğer siz insanların alım gücünün üstünde borçlandırma yaparsanız insanlar bir gün gelir bu borcu ödeyemezler. İşte ödeyemedikleri zaman da sonuç malum.
Aynı durum insanlar için olduğu gibi ülkeler için de söz konusudur. Ülkelerde başlangıçta yüksek teknolojilere, yatırımlara şu ya da bu nedenlerle zorlandılar. Parası olmayana uzun vadeli krediler verdiler. Ödeyemeyenlere ise öz kaynaklarını satarak ödemeleri hususunda akıl hocalığı yaptılar. Bunun adına ister özelleştirme, isterse globalleşme ne derseniz deyin. Ancak tüm bunlarda sorunları çözmekten çok ötelemeye yaradı. Onlara göre çözüm yine hazırdı. Bu kez ödeme yapamayan ülkelerin başta bankaları olmak üzere stratejik kurumlarını satın almaya başladılar. Böylece önce rakiplerini yok ettiler, sonra pazarın tek hakimi oldular. Ancak sonuç...Bunlarda problemleri biraz daha öteledi ama yine deniz bitmişti. Bugün etrafımıza şöyle bir bakalım yerli kaç bankamız kaldı? Yabancılara satılmadık kaç tane endüstriyel kuruluşumuz kaldı? Ancak yabancıların bunları satın alması yetti mi? Hayır insanların alım gücü artmadığı için onlarda fazla bir şey yapamadılar.
Peki bütün bunlar sadece bizim ülkemiz için mi geçerli? Hayır aynı senaryolar tüm ülkeler için özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için geçerli. İstisnaları yokmu, elbette var. Peki Çin için de geçerli mi? Elbette ki hayır. Oradaki insanların lüks ve tüketim konusunda batı ile bir yarışları söz konusu değil ki. Ancak bugün ABD' li ya da Avrupa bir genç hamburger yemeyip, kola içmediği, her yıl bilgisayar, otomobil ya da cep telefonunu değiştirmediğinde, senede birkaç kez ülkesi dışında tatil yapmadığında kendisini mutlu olarak kabul etmiyor. Hal böyle olunca da sonuç malum.
Burada şu husus gözden kaçırılmamalıdır. Tüm bunları söylerken teknolojinin gelişmesine, ülkelerin ve insanların refah düzeylerinin yükselmesine karşı olduğum kanaatine kapınılmasın. Elbette ki bunlar insan için önemli ve vazgeçilmez taleplerdir. Ancak ben insanoğlunun açgözlülüğü ve önlenemeyen hırsına karşıyım. Sanırım şu özlü söz bunu en güzel şekilde doğrulamaktadır. "Doğa dünyadaki tüm aç insanları doyurabilir ancak bir açgözlüyü doyuramaz." Buradaki insan kelimesi yerine ülkeleri koyarsak sanırım bu cümle daha anlamlı olacaktır. Evet krizin asıl sorumlusu bizlerin üretmiş olduğumuz açgözlü insanlar ve onların ülkeleridir desek sanırım daha isabetli bir tespit olur.